Samstag, 14. Mai 2016

Sevgilinin başucunda geçen zamanlar...



İki üç haftadır, Klaus‘un başucunda idim, onun baba tarafının  memleketinde, mütevazi  Franken köyünde , bize kısa  kaçış imkanları veren bahçemizde ve WLANsız, elektriksiz, küçük ekolojik evimizde zaman geçirdim. Alık alık bakınarak ağaçları, otları, böcekleri seyrettim sık sık, sevgiliyi son istirahat yerinde ziyaret ettim her gün, ona bahçemizden çiçekler götürdüm…Bunları yaparken an geldi, her şeyi anladığımı ve kabullendiğimi düşündüm,  bir başka an, bir  toprak parçasına bakıp onu özlerken çıldıracak gibi oldum, ama çoğu zaman, sanki hep yanımda ve bana sakin gülümsemesi ile bakıyor gibi hissettim…akşamları annemle konuşmayı aradım, bana, geçecek yavrum geçecek, zamanla azalacak acın demesini, teselli etmeye çalışmasını özledim…Klaus‘ un babası her kuşu ötüşünden tanır, bana da isimlerini söylerdi, ben de dinledim onları bu sefer uzun uzun ama anlamadan, hangisi ötüyor bilmeden…Bazen, lavaboya girip sonra çıkamayan aptal ve hem de dev boyutlu örümcekleri kurtardım, doğaya bıraktım, çok mühim, iyi bir iş yapmış gibi hissettim kendimi, sincap gördüm sevindim, bölgedeki geyikler azalmış mı ne, çok az gördüm onlardan, kuş avlıycam hevesi ile bütün gün aynı noktada pusuda bekleyen kedime kızdım azıcık…sonra durup dururken baharın ortasında , laleler falan açmışken kar yağdı, ben yine aval aval doğayı seyrettim…Uzun bir süre bilgisayarı dahi açmadığımı, ikide bir emaillere bakmadığımı, Urfa yı ve Göbekli Tepe yi de fazla düşünmediğimi, son zamanlarda oraları düşününce üstüme çöken özlem, üzüntü, panik ve huzursuzluk karışımı fazlaca ağırlaşan duyguların  benden uzak kaldığını farkettim…Sonra bir ara, emaillere yine baktığımda küçük karakterli, küçük beyinli bir insanın yazdıklarını okudum ve  beni alt üst etmenin ne kolay olduğunu bir kez daha anladım…Berlin‘e ve işe dönmem gerekirken, birden, istediğim kadar burada kalacağım kararına vardım…Hiçbir şey umurumda değil hissi geldi yine yoğun yoğun üstüme, kaybedecek ne kaldı, yaşanacak ve yaşanılmasından korkulacak  hangi acı, hangi an kaldı diye düşündüm yine..Sonuçta üç gün önce döndüm günlük hayata…bir inziva mıydı son iki-üç hafta, ne idi? Tek bildiğim iyi geldi bana aslında…Birbuçuk senedir bana , sakın uzaklaşma,  sakın kendini izole etme tavsiyeleri yapılıyor, taziye için bile sadece iki gün izin vermişlerdi işten…kural bu, ailenden birini kaybedersen iki gün izinlisin! Hala bazen kendi kendime hatırlayıp sinirlendiğimi farkederim, iki gün ne demek yahu? Son haftaların kaçışı, yalnızlık ve sukut güzeldi oysa..şimdi ise oturmuş yine bir şeyler yazıp paylaşıyorum, bütün gün bilgisayarın başındayım, Urfa ve Göbekli Tepe meseleleri beni sıkboğaz ediyor, bana duyurulanlar beni üzüyor, çoğunuzu kötü, hem de çok kötü bilirim diye düşünüyorum, sonra Klaus u düşünüyorum, onun gibi dupduru bir yürekle geçirdiğim zaman geri gelsin istiyorum…

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen