Freitag, 31. März 2017

Tarihte geçen yıl bugünler  - ben, Göbekli Tepe ve traji-komik şeyler



Geçen yıl bu zamanlar, Göbekli Tepe’ de depodaki eserlerin son işlerini de bitireyim öyle giderim, öyle ayrılırım projeden düşüncesi ile yaptığım saf girişimlerin, istifama uzanan kronolojisini buldum email arşivimde... 21.01.2016 tarihinde ekip arkadaşlarıma bir çalışma programı taslağı göndermişim, Urfa’da nisan-mayıs ve sonra eylül-ekim aylarında planladığım çalışmalar üzerine, bir iki gün sonra büroda küçük bir sunum da yapmıştım, günlük çalışma programı ayrıntısına kadar. Hatırlıyorum, program enstitü müdürü tarafından beğenildi ve bana başvuru için ne yapmak gerekir sorusu yöneltildi, ben de depo çalışmaları için ayrıca başvuru yapmak gerekir dedim.


17.03.2016 tarihinde Göbekli Tepe’ de eser deposunda yapacağım çalışmalar ile ilgili bir yazı örneği hazırlayıp, çalıştığım enstitünün müdürüne iletmişim,  aslında bu tür bir yazı 2015 in aralık ayında Ankara ya gönderilmeli idi, ama ‘yeni’ Göbekli Tepe ekibi,  'müze müdürü  M.E bize böyle dedi, gerek yok, depolar mühürlü değil artık, istediğimiz zaman gidip depoda çalışabileceğimizi söyledi' gibi ifadelerle benim ayrıntılı çalışma programımı hiçbir yere  göndermemişti.
        

Tarih 07.04.2016, araştırma izni çıkan Göbekli Tepe ekip listesi enstitüye geldiğinde benim adımın listeden çıkarıldığı görülmüş. Bugüne kadar hala bilmiyorum iletişimin hangi noktasında ismim ekip listesinden çıkarıldı. Berlin olmadığına hemen hemen eminim. Ekip listesinde Mehmet Özdoğan ve eşinden, Necmi Karul a,  Gülriz Kozbe’ye, tanımadığım ve Göbekli Tepe’ de hiçbir iş yapmamış bir sürü insanın ismi vardı. Tamam her şeyi yeniden yaratmak istiyordu ‘yeni kazı ekibi’ ama benim derdim zaten yeni kazılar değil, depodaki 1995-2014 yılları arasındaki etüdlük eserlerin yayına yönelik son incelemelerinin yapılması idi. Bu yüzden, ileriki günlerde Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ nü arayıp durum hakkında konuşmak istediğimde şube müdürü U.G ‘artık kazılarda, yeni ekipte işiniz yok’ dediğinde, bilinçaltında ‘ evet yeni kazılarda işim yok, işimin olmasını da istemiyorum, ben sadece Klaus’ un yayınlarını düzene koymaya çalışıyorum ‘ diye düşündüm herhalde ki, kazılar şubesi çalışanından gelen bu kaba ifadeye cevap bile veremedim telefonda.


Emaillerimdeki kronolojiye göre 31.03.2016 tarihine kadar sabırla hiçbir şey sorup milleti sık-boğaz etmeden cevap beklemişim, direk Ankara’dan değil, enstitü ahalisinden, çünkü enstitü müdürüne ilettiğim yazının onun imzası ile Ankara’ ya gönderildiğini zannediyorum. 31.03.2016 tarihli emailde enstitü müdürüne kısaca soruyorum, Nisan-Mayıs aylarında yapacağım çalışmanın izni ile ilgili haber var mı diye. O da konuyu, Klaus’un aramızdan ayrılmasının hemen ardından ‘proje koordinatörü ‘ adı ile bir görev biçilen, daha yeni doktorasını bitirmiş, Klaus ‘un bilgi ve tecrübesine yaklaşması bile mümkün olmayan, ama ilk günden itibaren kendini gerçekten Klaus’ un yerine layıkmış gibi hisseden, onun eski odasına yerleşen kişiye yönlendiriyor. Benim hazırladığım yazı örneğini gerekli yerlere iletmesi için bu kişiye vermiş çünki. Bu kişi ise Ankara’ ya falan değil direk çöp kutusuna yollamış yazımı bir şekilde, çünki yazıyı imzasız, hitapsız ve resmi olmayan yollardan Urfa Müze Müdürü’ne göndermiş, size sormadan adım atmayız edası ile...o kadarını da anlarım peki, yıllarca birlikte çalıştığımız müzenin yeni müdürü ne yapmış? Çöpe atmıştır, gülmüştür pis pis, güç bende krizine girmiştir herhalde...Hemen hemen böyle olduğunu da 07.04.2016 tarihinde benim dışımda herkesin olduğu ekip listesini gördüğümüzde anladım zaten.


İşte bu günlerde bana Ankara’yı, Genel Müdürlü’ğü bizzat arama ‘izni ‘ verildi ve ben ‘ekip listesinden çıkarıldığınızı biliyorum, yeni ekipte işiniz yok’ cevabını aldığım, devamında da ayrıca başvuru yazın depo çalışması için değerlendirelim denilen telefon konuşmasını yapıyorum Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Kazılar Şubesi ile.  Tarih 10.04.2016 , başvuru yazısını hem email, hem fax , hem posta yolu ile göndermişim. Hala iyi niyet var zannediyorum. 21.04.2016 tarihinde Müze araştırmaları şubesi ya da benzeri bir şube bana yabancılar için kullanılan başvuru formunu göndermiş, bunu doldurup göndermeniz gerekir diye, 20 yıldır yaptığımız başvurulardan sonra ilk defa, benim yabancı pasaportlu olduğumu düşünmüşler, arıyorum telefonla, değilim diyorum , Türkiye’ li araştırmacılar gibi prosedür uygulanmalı diyorum, bu o kadar hızlı ki aslında , alman ekipten önce benim Urfa’ da olmam bile mümkün. Ayrıca çok sıcak olan Haziran ayına kalmak istemiyorum Urfa’da.


Başvuruyu tekrar kazılar şubesine gönderiyorlar değerlendirilmek üzere. Benden Ek 9 formunu istiyorlar, halbuki bu ilk ekip listesinde gönderilmiş ama beni çıkarmış ya birileri listeden, tekrar istiyorlar. Olsun, gönderiyorum. 18.05.2016 tarihine kadar her hafta bir ya da iki kere, telefonda konuştuğum kişinin yönlendirmesine göre Ankara’yı, genel müdürlüğü arıyorum, konuştuğum hep aynı kişi, şube müdürü U.G.. Hazırlıyoruz yazınızı diyor bazen, inanıyorum, Urfa Müzesi’nden görüş bekliyoruz diyor bir sonrakinde, e tabii normal prosedür diye düşünüyorum, bir dahaki sefere müze müdürü yurtdışındaymış ulaşamıyorum oluyor cevap, müze müdürünün bir vekili vardır herhalde diyorum, bir tek sizin işiniz mi var burada, beni meşgul ediyorsunuz diye kabalaşıyor yine. 18.05.2016 tarihinde email, fax ve posta yolu ile bu sefer yazılı olarak 11.04.2016 tarihli başvurumun gidişatını soruyorum, cevap yok.


Ve geliyor 20.05.2016 tarihi,  başvuruda yer alan çalışma programına göre işe başlayalı 15 gün olmalı aslında, tekrar arıyorum genel müdürlüğü, müzeden geldi görüş, ama çalışma programının tarihlerini değiştirip bir yazı gönderin hemen, bugün çıkaralım yazınızı diyorlar. İyi, onu da gönderiyorum hemen, belki gerçekten postada takılmıştır yazışmalar diye düşünüyorum tam bir aptallık içinde. Aynı günlerde Berlin’deki proje koordinatörü, bürolarımızın arasında 3m. mesafe olmasına rağmen, bana e-mail yolu direktifler yağdırıyor aklınca, müze müdürü ile konuşmuşmuş, iznimin çıkması Doğuş grubunu eleştirmeme bağlıymış mış mış...


Ankara dan yazı geliyor nihayet, şöyle yazmışlar:


‘Göbeklitepe Örenyerinde Çiğdem KÖKSAL-SCHMIDT ve Harran Üniversitesinden

ondört kişilik öğrenciyle Örencik Köyünden iki çalışanın katılımı ile 1995-2014 yılları

arasında ortaya çıkarılan kazı evi deposunda muhafaza edilen etüdlük eserler üzerinde

belgeleme ve ana|iz çalışması talebinin, çalışmaların 1995-2000 yılları arasını kapsayacak

şekilde...’


Son bir kez arıyorum Ankara’yı, neden diye soruyorum, buluntuları yıllara göre değil, ya toplama birimine göre, ya alet teknolojisine göre, ya da hammaddesine göre ayırıp kasalarda muhafaza ediyoruz. ‘Müze böyle görüş verdi, yazımızı beğenmediniz mi, beğenmediyseniz tekrar başvuru yapın’ diyor aynı şube müdürü telefonda. Bunu söylerken, kaç haftadır nasıl dalga geçtim sizinle ama diye düşündüğünü, hafif sırıtttığını ele veren sesinden anlıyorum. Yeniden başvuru yapmayacağımı ve bu insanların arasında bir dakika daha durmayacağımı biliyorum. Ertesi gün enstitüde eşyalarımı toplayıp, istifa dilekçemi veriyorum. Çünki orada da aynı mentalitede bir insan ben, ben, ben , ben merkezli tuzağa düşmüş, 20 yılın emeğini ezip geçmeye çalışıyor.

Sonradan öğrendim ki, benden çok şikayetçi imişler, bu cevapları ile bana ‘ders’ , ‘gözdağı’ vermek istemişler. Mesajı aldım, sizden ne bir işe, ne bir insana, ne de Göbekli Tepe’ ye bir fayda gelmez!


Aşağıda benim başvuru metnim, bu çalışma programına ve izin talebine yukarıdaki cevabı yazanların elinde, sadece Göbekli Tepe’nin değil hepimizin daha çook korumaya ihtiyacı var.


Çiğdem Köksal-Schmidt, Berlin, 31.03.2017