İki üç haftadır, Klaus‘un başucunda idim, onun baba tarafının memleketinde, mütevazi Franken köyünde , bize kısa kaçış imkanları veren bahçemizde ve WLANsız, elektriksiz, küçük ekolojik evimizde
zaman geçirdim. Alık alık bakınarak ağaçları, otları, böcekleri seyrettim sık
sık, sevgiliyi son istirahat yerinde ziyaret ettim her gün, ona bahçemizden
çiçekler götürdüm…Bunları yaparken an geldi, her şeyi anladığımı ve
kabullendiğimi düşündüm, bir başka an, bir
toprak parçasına bakıp onu özlerken çıldıracak
gibi oldum, ama çoğu zaman, sanki hep yanımda ve bana sakin gülümsemesi ile
bakıyor gibi hissettim…akşamları annemle konuşmayı aradım, bana, geçecek yavrum
geçecek, zamanla azalacak acın demesini, teselli etmeye çalışmasını özledim…Klaus‘
un babası her kuşu ötüşünden tanır, bana da isimlerini söylerdi, ben de
dinledim onları bu sefer uzun uzun ama anlamadan, hangisi ötüyor bilmeden…Bazen,
lavaboya girip sonra çıkamayan aptal ve hem de dev boyutlu örümcekleri
kurtardım, doğaya bıraktım, çok mühim, iyi bir iş yapmış gibi hissettim kendimi,
sincap gördüm sevindim, bölgedeki geyikler azalmış mı ne, çok az gördüm
onlardan, kuş avlıycam hevesi ile bütün gün aynı noktada pusuda bekleyen kedime
kızdım azıcık…sonra durup dururken baharın ortasında , laleler falan açmışken
kar yağdı, ben yine aval aval doğayı seyrettim…Uzun bir süre bilgisayarı dahi
açmadığımı, ikide bir emaillere bakmadığımı, Urfa yı ve Göbekli Tepe yi de fazla
düşünmediğimi, son zamanlarda oraları düşününce üstüme çöken özlem, üzüntü,
panik ve huzursuzluk karışımı fazlaca ağırlaşan duyguların benden uzak kaldığını farkettim…Sonra bir ara,
emaillere yine baktığımda küçük karakterli, küçük beyinli bir insanın
yazdıklarını okudum ve beni alt üst
etmenin ne kolay olduğunu bir kez daha anladım…Berlin‘e ve işe dönmem
gerekirken, birden, istediğim kadar burada kalacağım kararına vardım…Hiçbir şey
umurumda değil hissi geldi yine yoğun yoğun üstüme, kaybedecek ne kaldı, yaşanacak
ve yaşanılmasından korkulacak hangi acı,
hangi an kaldı diye düşündüm yine..Sonuçta üç gün önce döndüm günlük hayata…bir
inziva mıydı son iki-üç hafta, ne idi? Tek bildiğim iyi geldi bana aslında…Birbuçuk
senedir bana , sakın uzaklaşma, sakın
kendini izole etme tavsiyeleri yapılıyor, taziye için bile sadece iki gün izin
vermişlerdi işten…kural bu, ailenden birini kaybedersen iki gün izinlisin! Hala
bazen kendi kendime hatırlayıp sinirlendiğimi farkederim, iki gün ne demek
yahu? Son haftaların kaçışı, yalnızlık ve sukut güzeldi oysa..şimdi ise oturmuş
yine bir şeyler yazıp paylaşıyorum, bütün gün bilgisayarın başındayım, Urfa ve
Göbekli Tepe meseleleri beni sıkboğaz ediyor, bana duyurulanlar beni üzüyor,
çoğunuzu kötü, hem de çok kötü bilirim diye düşünüyorum, sonra Klaus u
düşünüyorum, onun gibi dupduru bir yürekle geçirdiğim zaman geri gelsin
istiyorum…
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen