Tarihte geçen yıl bugünler - ben, Göbekli Tepe ve traji-komik şeyler
Geçen yıl bu zamanlar, Göbekli Tepe’ de depodaki
eserlerin son işlerini de
bitireyim öyle giderim, öyle ayrılırım projeden düşüncesi ile
yaptığım saf
girişimlerin, istifama uzanan kronolojisini buldum email
arşivimde... 21.01.2016
tarihinde ekip arkadaşlarıma bir çalışma programı taslağı
göndermişim, Urfa’da
nisan-mayıs ve sonra eylül-ekim aylarında planladığım
çalışmalar üzerine, bir
iki gün sonra büroda küçük bir sunum da yapmıştım, günlük
çalışma programı
ayrıntısına kadar. Hatırlıyorum, program enstitü müdürü
tarafından beğenildi ve
bana başvuru için ne yapmak gerekir sorusu yöneltildi, ben de
depo çalışmaları
için ayrıca başvuru yapmak gerekir dedim.
17.03.2016 tarihinde Göbekli Tepe’ de eser
deposunda yapacağım çalışmalar ile
ilgili bir yazı örneği hazırlayıp, çalıştığım enstitünün
müdürüne iletmişim, aslında
bu tür bir yazı 2015 in aralık ayında
Ankara ya gönderilmeli idi, ama ‘yeni’ Göbekli Tepe ekibi,
'müze
müdürü M.E bize böyle
dedi, gerek yok,
depolar mühürlü değil artık, istediğimiz zaman gidip depoda
çalışabileceğimizi
söyledi' gibi ifadelerle benim ayrıntılı çalışma programımı
hiçbir yere göndermemişti.
Tarih 07.04.2016, araştırma izni çıkan Göbekli
Tepe ekip listesi enstitüye
geldiğinde benim adımın listeden çıkarıldığı görülmüş. Bugüne
kadar hala
bilmiyorum iletişimin hangi noktasında ismim ekip listesinden
çıkarıldı. Berlin
olmadığına hemen hemen eminim. Ekip listesinde Mehmet Özdoğan
ve eşinden, Necmi
Karul a, Gülriz
Kozbe’ye, tanımadığım ve
Göbekli Tepe’ de hiçbir iş yapmamış bir sürü insanın ismi
vardı. Tamam her şeyi
yeniden yaratmak istiyordu ‘yeni kazı ekibi’ ama benim derdim
zaten yeni
kazılar değil, depodaki 1995-2014 yılları arasındaki etüdlük
eserlerin yayına
yönelik son incelemelerinin yapılması idi. Bu yüzden, ileriki
günlerde Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ nü arayıp durum
hakkında konuşmak
istediğimde şube müdürü U.G ‘artık kazılarda, yeni ekipte
işiniz yok’ dediğinde,
bilinçaltında ‘ evet yeni kazılarda işim yok, işimin olmasını
da istemiyorum,
ben sadece Klaus’ un yayınlarını düzene koymaya çalışıyorum ‘
diye düşündüm
herhalde ki, kazılar şubesi çalışanından gelen bu kaba ifadeye
cevap bile
veremedim telefonda.
Emaillerimdeki kronolojiye göre 31.03.2016
tarihine kadar sabırla hiçbir
şey sorup milleti sık-boğaz etmeden cevap beklemişim, direk
Ankara’dan değil,
enstitü ahalisinden, çünkü enstitü müdürüne ilettiğim yazının
onun imzası ile
Ankara’ ya gönderildiğini zannediyorum. 31.03.2016 tarihli
emailde enstitü
müdürüne kısaca soruyorum, Nisan-Mayıs aylarında yapacağım
çalışmanın izni ile
ilgili haber var mı diye. O da konuyu, Klaus’un aramızdan
ayrılmasının hemen
ardından ‘proje koordinatörü ‘ adı ile bir görev biçilen, daha
yeni doktorasını
bitirmiş, Klaus ‘un bilgi ve tecrübesine yaklaşması bile
mümkün olmayan, ama
ilk günden itibaren kendini gerçekten Klaus’ un yerine
layıkmış gibi hisseden,
onun eski odasına yerleşen kişiye yönlendiriyor. Benim
hazırladığım yazı
örneğini gerekli yerlere iletmesi için bu kişiye vermiş çünki.
Bu kişi ise
Ankara’ ya falan değil direk çöp kutusuna yollamış yazımı bir
şekilde, çünki yazıyı
imzasız, hitapsız ve resmi olmayan yollardan Urfa Müze
Müdürü’ne göndermiş,
size sormadan adım atmayız edası ile...o kadarını da anlarım
peki, yıllarca
birlikte çalıştığımız müzenin yeni müdürü ne yapmış? Çöpe
atmıştır, gülmüştür
pis pis, güç bende krizine girmiştir herhalde...Hemen hemen
böyle olduğunu da
07.04.2016 tarihinde benim dışımda herkesin olduğu ekip
listesini gördüğümüzde
anladım zaten.
İşte bu günlerde bana Ankara’yı, Genel
Müdürlü’ğü bizzat arama ‘izni ‘
verildi ve ben ‘ekip listesinden çıkarıldığınızı biliyorum,
yeni ekipte işiniz
yok’ cevabını aldığım, devamında da ayrıca başvuru yazın depo
çalışması için
değerlendirelim denilen telefon konuşmasını yapıyorum Kültür
Varlıkları ve
Müzeler Genel Müdürlüğü, Kazılar Şubesi ile. Tarih 10.04.2016 , başvuru
yazısını hem email,
hem fax , hem posta yolu ile göndermişim. Hala iyi niyet var
zannediyorum.
21.04.2016 tarihinde Müze araştırmaları şubesi ya da benzeri
bir şube bana
yabancılar için kullanılan başvuru formunu göndermiş, bunu
doldurup göndermeniz
gerekir diye, 20 yıldır yaptığımız başvurulardan sonra ilk
defa, benim yabancı
pasaportlu olduğumu düşünmüşler, arıyorum telefonla, değilim
diyorum , Türkiye’
li araştırmacılar gibi prosedür uygulanmalı diyorum, bu o
kadar hızlı ki
aslında , alman ekipten önce benim Urfa’ da olmam bile mümkün.
Ayrıca çok sıcak
olan Haziran ayına kalmak istemiyorum Urfa’da.
Başvuruyu tekrar kazılar şubesine gönderiyorlar
değerlendirilmek üzere.
Benden Ek 9 formunu istiyorlar, halbuki bu ilk ekip listesinde gönderilmiş ama beni çıkarmış ya birileri listeden, tekrar istiyorlar. Olsun, gönderiyorum. 18.05.2016 tarihine kadar her hafta bir ya da iki kere,
telefonda konuştuğum
kişinin yönlendirmesine göre Ankara’yı, genel müdürlüğü
arıyorum, konuştuğum
hep aynı kişi, şube müdürü U.G.. Hazırlıyoruz yazınızı diyor
bazen, inanıyorum,
Urfa Müzesi’nden görüş bekliyoruz diyor bir sonrakinde, e
tabii normal prosedür
diye düşünüyorum, bir dahaki sefere müze müdürü
yurtdışındaymış ulaşamıyorum oluyor
cevap, müze müdürünün bir vekili vardır herhalde diyorum, bir
tek sizin işiniz
mi var burada, beni meşgul ediyorsunuz diye kabalaşıyor yine.
18.05.2016
tarihinde email, fax ve posta yolu ile bu sefer yazılı olarak 11.04.2016
tarihli başvurumun
gidişatını soruyorum, cevap yok.
Ve geliyor 20.05.2016 tarihi, başvuruda yer alan çalışma
programına göre işe
başlayalı 15 gün olmalı aslında, tekrar arıyorum genel
müdürlüğü, müzeden geldi
görüş, ama çalışma programının tarihlerini değiştirip bir yazı
gönderin hemen,
bugün çıkaralım yazınızı diyorlar. İyi, onu da gönderiyorum
hemen, belki
gerçekten postada takılmıştır yazışmalar diye düşünüyorum tam
bir aptallık
içinde. Aynı günlerde Berlin’deki proje koordinatörü,
bürolarımızın arasında
3m. mesafe olmasına rağmen, bana e-mail yolu direktifler
yağdırıyor aklınca,
müze müdürü ile konuşmuşmuş, iznimin çıkması Doğuş grubunu
eleştirmeme
bağlıymış mış mış...
Ankara dan yazı geliyor nihayet, şöyle
yazmışlar:
‘Göbeklitepe Örenyerinde Çiğdem KÖKSAL-SCHMIDT
ve Harran Üniversitesinden
ondört kişilik öğrenciyle Örencik Köyünden iki
çalışanın katılımı ile
1995-2014 yılları
arasında ortaya çıkarılan kazı evi deposunda
muhafaza edilen etüdlük
eserler üzerinde
belgeleme ve ana|iz çalışması talebinin,
çalışmaların 1995-2000 yılları
arasını kapsayacak
şekilde...’
Son bir kez arıyorum Ankara’yı, neden diye
soruyorum, buluntuları yıllara
göre değil, ya toplama birimine göre, ya alet teknolojisine
göre, ya da
hammaddesine göre ayırıp kasalarda muhafaza ediyoruz. ‘Müze
böyle görüş verdi, yazımızı
beğenmediniz mi, beğenmediyseniz tekrar başvuru yapın’ diyor
aynı şube müdürü
telefonda. Bunu söylerken, kaç haftadır nasıl dalga geçtim
sizinle ama diye
düşündüğünü, hafif sırıtttığını ele veren sesinden anlıyorum.
Yeniden başvuru
yapmayacağımı ve bu insanların arasında bir dakika daha
durmayacağımı
biliyorum. Ertesi gün enstitüde eşyalarımı toplayıp, istifa
dilekçemi
veriyorum. Çünki orada da aynı mentalitede bir insan ben, ben,
ben , ben merkezli
tuzağa düşmüş, 20 yılın emeğini ezip geçmeye çalışıyor.
Sonradan öğrendim ki,
benden çok şikayetçi imişler, bu cevapları ile bana ‘ders’ ,
‘gözdağı’ vermek
istemişler. Mesajı aldım, sizden ne bir işe, ne bir insana, ne
de Göbekli Tepe’
ye bir fayda gelmez!
Aşağıda benim başvuru metnim, bu çalışma
programına ve izin talebine
yukarıdaki cevabı yazanların elinde, sadece Göbekli Tepe’nin
değil hepimizin
daha çook korumaya ihtiyacı var.
Çiğdem Köksal-Schmidt, Berlin, 31.03.2017