https://www.facebook.com/cigdem.koksal.965
Donnerstag, 5. Januar 2017
Urfa 2013, sondan bir önceki sezonda, evimizde, turunç ağacının
karşısında, dünya(m) henüz kararmadan önce, keyifle 'daşlarla'
uğraştığımız masa :( masanın üstündekiler kazıda o sezon bulunanların bir kısmı, bir de kedim Fındık, aslında o hiç çıkmaz masaya ama olmuş işte :) üçüncü fotoğrafta da benimle birlikte uğraşanların bir kısmı...
https://www.facebook.com/cigdem.koksal.965
https://www.facebook.com/cigdem.koksal.965
http://kulturservisi.com/p/gobekli-tepenin-hedef-gosterilmesine-karsi-susmali-mi-konusmali-miyiz
;
Göbekli Tepe’nin hedef gösterilmesine karşı susmalı mı, konuşmalı mıyız?
Göbekli Tepe ile ilgili haberleri, paylaşımları takip etmek yıllardır
hayatımın bir parçası doğal olarak… 2 Ocak akşamı da yine bu çerçevede,
sosyal medyada sadece içinde Göbekli Tepe ismi geçtiği için bana ulaşan
bir iki paylaşım dikkatimi çekti ve beni bir anda endişelendirdi.
İnsanlar mesajlarında TRT Belgesel kanalında izledikleri bir yayının
içeriğine dikkat çekiyor, Göbekli Tepe’nin hedef gösterildiğini
belirtiyordu.
Söz konusu programı televizyondaki yayını sırasında izleme şansım
olmadı ama hemen sonrasında, (anlaşılan programın bir bölümü için
danışmanlık yapan) Dicle Üniversitesi web sayfasında paylaşılan link üzerinden izleyebildim. Programın adı “Suların ateşin ve taşların imparatorluğu” idi.
Belgesel film olarak sunulan bu çalışma baştan sona kadar kronolojik
hatalar, yanlış söylemler, hatalı bilgilerle doluydu. Ama benim için,
Göbekli Tepe için ve aslında işini ciddiye alan her arkeolog için endişe
verici olan, yukarıda bahsettiğim internet adresinde paylaşılan
ikinci bölümün 10.40’ıncı dakikasından itibaren olan kısımdı. Bu
bölümde, Göbekli Tepe yapılarında bulunan T biçimli dikilitaşların
İbrahim peygamberin kırdığı putlar olabileceği söylenip, bir de bir
dikilitaşın kırılma sahnesi canlandırılmıştı.
Bunu izledikten sonra sosyal medya hesaplarımda konuyla ilgili kısa
yorumumu yazdığımda birden kendimi farklı bir tartışmanın içerisinde
buldum. Bazı meslektaşlarımız bu konudan bahsederek daha çok dikkat
çekildiğini düşünüyordu, hatta bana paylaşımlarımdan dolayı sorumluluğu
üzerime almam gerektiğini yazanlar oldu!
Bu konuyu paylaşıp endişelerimizi dile getirmeli ve önlem almaya mı
çalışmalıyız, yoksa bekleyip bir şey olursa ardından mı konuşmalıyız?
Söylemeli miyiz, yoksa söylememeli, bekleyip görmeli miyiz?
Ben endişelerimi önceden dile getirmeyi seçiyorum.
Bu film belgesel adı altında, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verdiği
izinler çerçevesinde çekilmiş ve devlet kanalında yayımlanmıştır.
Gözümüz gibi korumamız gereken, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine
girme yolunda bir muhteşem kültür varlığını, bir belgesel film adı
altında, bilinçsiz hareket edebilecek tahribata yatkın insanlara cazip
hale getirerek, hedef olarak sunmak desteklenmemeliydi. Söz konusu
“belgesel” filmde gösterilen sahneler, aktarılan metin bir çeşit yorum,
fikir özgürlüğü ya da argüman olarak algılanamaz, çünkü coğrafi konumlar
dışında her bilgi hatalı bu filmde!
Meslektaşlarım ile bu film nedeniyle başladığımız görüş alışverişinde
arkeolog olarak sorumluluklarımızı, etik kurallarımızı, neler
yapılabileceğini, yapabileceklerimizi ve yapamayacaklarımızı konuştuk.
Sessiz kalmanın korumaya faydası olmayacağını, günün iletişim
imkânlarını kullanarak farkındalık yaratmak, dikkat çekmek gerektiğini
düşünenlerimiz çoğunlukta.
20 yıl boyunca Göbekli Tepe’de yaptığı kazı ve araştırma çalışmalarına
eşlik etme şansım olan sevgili eşim Klaus Schmidt, en büyük
sorumluluğumuzun Göbekli Tepe’yi hak ettiği koruma önlemleriyle gelecek
nesillere iletmemiz olduğunu belirtirdi hep. O hayatta iken, kazı
alanında ziyaretçilere yönelik yapılan çalışmaların yaratacağı
yoğunluktan oluşacak tahribattan çekiniyorduk. Şimdi ise endişenin
boyutları genişliyor, çeşitleniyor adeta.
Baraj suları, kentsel yayılım, konut yapımı için malzeme alımı gibi
arkeolojik eserlerin tahribatına neden olan “klasik” unsurlardan uzak
bir noktada bulunan, kendine özgü bir doğal korunma konumu olan Göbekli
Tepe’ye gelecek her zarardan sadece ve sadece günümüz insanı sorumlu
olacak. Yaklaşık 12 bin yıl boyunca Göbekli Tepe korundu, bundan
sonrasını biz mahvetmeyelim.
Abonnieren
Posts (Atom)